Süleyman Doğru ile röportaj
Başka bir dile çevrilen eser özünden bir şeyler kaybeder mi?
Özünden bir şey kaybetmemesi mümkün, zaten çevirideki amaç da sıfır kayıpla başka bir dile aktarmak, ama bu daha ziyade teoride mümkün oluyor çünkü her gün karşılaştığımız metinler çoğunlukla özünden uzaklaşmış oluyor. İyi çeviri kötü çeviri arasındaki farkın ölçümü de zaten özünden uzaklaşma-uzaklaşmama oranıyla belirleniyor.
Klasik eserlerde orijinal dilden çeviri ve ikinci dilden çeviri arasındaki farklılıkların okura yansıması konusunda ne düşünüyorsunuz?
Bir metni, özellikle de örneğin roman gibi oldukça uzun bir metni bir dilden başka bir dile aktarırken ister istemez küçük ya da büyük (iyi çeviri-kötü çeviri farkı) sapmalar oluyor. Aynı işlem, yani bir dilden başka bir dile aktarım iki defa olduğunda o sapma payını en iyimser bakışla ikiyle çarpmak gerekiyor.
Çevirdiğiniz eserin yazarıyla nasıl bağ kuruyorsunuz?
Bu tür bir bağı, çevirdiğim her yazarla kurduğumu söyleyemem ama Julio Cortázar gibi bütün öykülerini, bir romanını ve bir üniversitede verdiği dersin metnini (bunların toplam sayfası 2500'ü buluyor) çevirirken o bağı kurduğumu hissetmiştim. Bu bağ nasıl bir şey diye soracak olursanız, bir duygu ya da düşünceyi onun nasıl dile getireceğini sanki daha okumadan biliyormuş gibi bir duyguya kapılıyorsunuz, en azından bana öyle oluyor. Ya da şöyle diyebilirim, o bağ kurulduktan sonra metindeki alt anlamları, imaları vb. yakalamanız daha kolay oluyor.
Klasik eser çevirirken çekinceleriniz var mı, varsa neler?
Açıkçası hiçbir çekincem yok, metni çevirirken klasik olması ya da olmaması ona bakışımı etkilemiyor, onu en doğru ve güzel biçimde Türkçeye aktarmaya çalışıyorum.
Çeviriye başlamadan önce bir hazırlık yapıyor musunuz? Yapıyorsanız bunlar nelerdir?
Bazı metinler için yapıyorum, mesela yazarı araştırıyorum, öykünün geçtiği dönemi ve yeri inceliyorum, kitabı okuyorum.
İnsanlık Komedyası ve Balzac hakkında düşünceleriniz nelerdir?
Hatırladığım kadarıyla toplam 80 küsur romanlık bir külliyat, Balzac'ın okuduğum romanları arasında sevdiklerim sevmediklerimden daha fazla ve bir yazar olarak edebiyat tarihine damgasını vurmuştur. Üniversitedeki hocam, rahmetli Tahsin Yücel’in doktora tezini İnsanlık Komedyası üzerine yazdığını ve o süreçte 80 küsur romanı iki yılda kronolojik sırayla okuduğunu ve dünyada bunu bu kadar kısa bir sürede yapan muhtemelen yegâne insan olduğunu bize anlatırdı.